Atatürk, 1936 yılında kurulan Ankara Devlet Konservatuarı’nda İsmet İnönü ile birlikte sık sık gelir sanatçıları dinlerdi. Bir gelişinde sahnedeki enstrümanlar Atatürk’ün dikkatini çekti. İnönü’ye bu enstrümanların nereden alındığını sordu. İnönü, “Dış ülkelerden döviz karşılığı” cevabını verdi.
Atatürk hemen emir verir: “Piyanonun ülkemizde yapılmasını istiyorum…” İsmet Paşa hazırlığa başladı ama Atatürk’ün ölümü projeyi geciktirdi. 1942 yılında İnönü, Atatürk’ün piyano konusundaki emrini vasiyet addederek Teknik Okullar Müsteşarı Rüştü Uzel’e emrini verdi.
İşte ilk Türk piyanosunun öyküsünü Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Piyano Atölyesi eski şefi İbrahim Sakarya’dan dinledik.
İsmet Paşa’nın vasiyeti yerine getirin emrinden sonra Erkek teknik Yüksek Öğretmen Okulu bünyesindeki 2. Erkek Sanat Enstitüsü’ne bağlı Müzik Aletleri Bölümü açıldı. Bölüme Türkiye’nin her yerinden seçme öğrenciler almak için bütün enstitülere genelge gönderildi. Enstitüler arasından 1. sınıftan 2. sınıfa pekiyi derece ile geçen öğrencilerden sekiz kişi seçildi. Bu sekiz öğrenci Ankara’da Alman Profesör Shceifreit tarafından kulak eğitiminden geçirildi. İşte bunların arasında ilk Türk piyanosunu yapanlardan İbrahim Sakarya’da vardı.
İbrahim Sakarya ile Bahri Yakut bölümün öğretmeni olarak tayin edilirler ve 1947 yılında da ilk Türk piyanosunun yapımına başlanır. Zamanın cumhurbaşkanı İsmet İnönü yapılan enstrümanları ve piyanoyu görmek için sık sık okula gelir ve 1948 yılında Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’nda açılacak olan sergiye piyanonun yetiştirilmesini ister. Gece gündüz çalışarak piyano bitirilir. Artık Türkiye’nin ilk piyanosu hazırdır. İbrahim Sakarya ilk Türk piyanosunu bakın nasıl tarif ediyor:
– Modern mekanizmalı, demir şasili, Avrupa ayarında bir piyano. Ses ve tınısı ise mükemmel. Piyanonun ismini de “2 NCİ SANAT ENSTİTÜSÜ” koyduk.
Sergide en büyük ilgiyi bu ilk Türk piyanosu görür. Yabancı misafirler “Türkler nasıl piyano yapacak” diye bu piyanoyu bir maket zannederler. Hatta “Bu piyano ses çıkarıyor mu?” diye de sorarlar. İbrahim Sakarya o anı sanki dün yaşamış gibi gözleri dolarak şöyle anlatıyor:
– Piyanoyu istediğiniz gibi çalabilirsiniz. İnanmadılar. Bunu yapabilecek sanatçı Türkiye’de var mı diye sordular. Kendimden emin, göğsüm kabara kabara biz dedim. Ve piyanoyu çalmaya başladım. Ağızları açık kaldı…
Kaynak : http://www.feritbulut.com/index.php/yazilar/14-ankara